![]() |
http://www.edebya.com/p/kitaplarm.html |
Mustafa Uysal
Ayakkabımda kum vardı, zannederim, çorabımın olmadığını biliyorum ama. Tahta basamaklardan ve kalaslardan yapılma tırabzanlardan geçerek varırdım kapıya. Kapı açılırdı ve odalar dolusu koku sarardı etrafımı, içimi. Elma ağaçlarının gölgelediği hıyabanlardan geçerek gelirdim buraya. Taze güller ve asma dallarından mürekkep çardakların vazgeçilmez dostu tulumbalardan giderirdim susuzluğumu. Odalar dolusu elmaları ve odalar dolusu elmalarımız vardı. Bostan komşusuyduk onlarla. Bağ kazımından kalma çay borçlarımız olurdu, bağ bozumlarında bir birimize. Bir de ekmek, bulgur, ayran... Bazen kızıla çalan erik domatesleriyle gelirdi, bazen biz, yeni dökülmüş bir kaç salatalık ve biberle giderdik. Çıplak ayaklarım, çamura belenmiş yahut tepemde sararmış yapraklar olurdu onu gördüğüm zamanlarda. Akşam inince dedem tulumbayı çeker ben, ayakkabılarımın içini ayrı dışını ayrı; ayaklarımı, ellerimi, yüzümü ayrı yıkardım. Buz gibi tulumba suyundan arta kalan, ince kumlarla dolardı toprak