Kimsesi Olmayan Şehir
Yunus Can Şenol
Bir şehir düşünün; insanlarının çoğu kendisi gibi soğuk bir şehir.
Küçük, zamanındaki o büyük mevcudiyetinin yavaş yavaş küçülüp yok olma
noktasına gelmiş, git gide yalnız başına kalakalmış bir şehir. Bir
vakitler kendisine bağlı olan kazalar il olmuş ve kendisinden daha da
değerli hale gelmiş, hatta çoğu kimse için hiç değeri kalmamış bir
şehir. Yıllardır binlerce, onbinlerce öğrenciye kısa süreliğine de ev
sahipliği yapmış, fakat onlara da yaranamamış bir şehir. Bir şehir
sadece, basit, sade, kendi halinde, küçük, ama her şeye rağmen huzur
dolu bir şehir...
İşte ben bu şehrin insanı sayılırım, her ne kadar burada doğmamış
olsam da, yıllarca adamakıllı en ufak bir biçimde yerleşmemiş olsam da,
uzun uzun seneler boyunca benim için sadece içinden transit bir biçimde
geçip gittiğim, hatta teğet geçtiğim basit bir kentten ibaret olsa da bu
şehir benim şehrim. Bu insanlar, bu boğucu yaz gününde sırtımı ısıtan
kuru sıcak, yüzyıllar öncesinde inşa edilmiş, bana geldiğim yerin
asaletini hatırlatan bu tarihi yapılar, bu derin sessizlik ve kendi
halindelik, yanıbaşımda duran saat kulesi, belki bin kereden fazla
çayını içtiğim ve sınavlara
30 Ağustos 2013
29 Ağustos 2013
Dünya Haklı Değil mi Sence De?
Dünya Haklı Değil mi Sence De?
Sema Aydoğdu
‘’Nefes almak bu kadar mı zor sadece nefes almak istiyorum, boğuluyorum baba. İçim daralıyor hem de çok daralıyor baba!’’ dedi kız babasına. Sarılırken de gözlerinden ılık yaşlar süzülüp gitti babasının omzuna.
‘’ Bak yavrum! İster zaman bu zaman, ister zaman o zaman olsun hatta taa Adem babamızın zamanından olsun iyi ve kötü birlikte var olmuşlar; Habil ve Kabil gibi, Musa ve Karun gibi, Beyaz ve Siyah gibi, Güçlü ve Güçsüz gibi. Sen sanıyorsun ki etrafında sadece düşmanlar, hasetçiler var; sen sanıyorsun ki yeryüzünde bozgunculuk en son halini aldı, insanlar bir o kadar kötü oldular ama sen sadece siyaha odaklanmışsın yavrum. Dedim ya bunun bir de beyaz tarafı var: Dostlar var, iyiler var; sadece kendi için yaşamayan, hem kendi
Sema Aydoğdu
‘’Nefes almak bu kadar mı zor sadece nefes almak istiyorum, boğuluyorum baba. İçim daralıyor hem de çok daralıyor baba!’’ dedi kız babasına. Sarılırken de gözlerinden ılık yaşlar süzülüp gitti babasının omzuna.
‘’ Bak yavrum! İster zaman bu zaman, ister zaman o zaman olsun hatta taa Adem babamızın zamanından olsun iyi ve kötü birlikte var olmuşlar; Habil ve Kabil gibi, Musa ve Karun gibi, Beyaz ve Siyah gibi, Güçlü ve Güçsüz gibi. Sen sanıyorsun ki etrafında sadece düşmanlar, hasetçiler var; sen sanıyorsun ki yeryüzünde bozgunculuk en son halini aldı, insanlar bir o kadar kötü oldular ama sen sadece siyaha odaklanmışsın yavrum. Dedim ya bunun bir de beyaz tarafı var: Dostlar var, iyiler var; sadece kendi için yaşamayan, hem kendi
24 Ağustos 2013
Gaflet Biter mi?
Gaflet Biter mi?
Yunus Can Şenol
Sabahın ilk ışıkları henüz yeryüzünü aydınlatmamışken kalkmış olmanın dinçliği ve Anadolu'nun bu soğuk ama yalnız şehrinin verdiği huzur, bu sabahı diğer günlerde olduğundan farklı kılacak benim için. Besbelli, bunu tüm bedenimde hissediyorum. Gün içinde yaşayacaklarım, göreceklerim, duyacaklarım sanki şimdiden, benim olağandışı hissetmeme sebep olacaklar gibi. Sabırla günün akmasını bekleyeceğim.
Güneş ilk kez yüzüme vurup da soğuğun sızlatan acısını bir nebze olsun dindirdiğinde son yudumumu aldım çayımdan. Vücudum uyandı çoktan, ama zihnim hala derin rüyalar görmekte. Hele bu şehrin, dengesiz, ne zaman nasıl olacağı belli olmayan havası adeta beni sarhoş ediyor ve yarım aklım da uçup gidiyor.
Artık uyanmam gerek biliyorum bu bitmek tükenmek bilmeyen gafletten. Gözlerimi sonuna kadar açıp etrafımda olanlara gerçekçi bir gözle bakmalıyım. Yoksa içinde hapsolduğum bu hayal dünyası güzel ömrümü tüketecek, ben mışıl mışıl uyurken. Içimden tekrarlıyorum usulca: "Rabbişrahli sadri, rabbişrahli sadri, rabbişrahli sadri..."
Yunus Can Şenol
Sabahın ilk ışıkları henüz yeryüzünü aydınlatmamışken kalkmış olmanın dinçliği ve Anadolu'nun bu soğuk ama yalnız şehrinin verdiği huzur, bu sabahı diğer günlerde olduğundan farklı kılacak benim için. Besbelli, bunu tüm bedenimde hissediyorum. Gün içinde yaşayacaklarım, göreceklerim, duyacaklarım sanki şimdiden, benim olağandışı hissetmeme sebep olacaklar gibi. Sabırla günün akmasını bekleyeceğim.
Güneş ilk kez yüzüme vurup da soğuğun sızlatan acısını bir nebze olsun dindirdiğinde son yudumumu aldım çayımdan. Vücudum uyandı çoktan, ama zihnim hala derin rüyalar görmekte. Hele bu şehrin, dengesiz, ne zaman nasıl olacağı belli olmayan havası adeta beni sarhoş ediyor ve yarım aklım da uçup gidiyor.
Artık uyanmam gerek biliyorum bu bitmek tükenmek bilmeyen gafletten. Gözlerimi sonuna kadar açıp etrafımda olanlara gerçekçi bir gözle bakmalıyım. Yoksa içinde hapsolduğum bu hayal dünyası güzel ömrümü tüketecek, ben mışıl mışıl uyurken. Içimden tekrarlıyorum usulca: "Rabbişrahli sadri, rabbişrahli sadri, rabbişrahli sadri..."
21 Ağustos 2013
Bir Kavanoz Reçel

Bir Kavanoz Reçel
Sema Aydoğan
Düşünün ki önünüzde bir kavanoz reçel, bir de sirke olsa bunlardan hangisini tercih edersiniz? Reçelin tadını şimdi bile duyumsar gibi oldum. Imm ne harika! Doğrusu bu tatlılığın yanında sirkenin tadını hiç tatmak istemezdim. Bugün reçelle sirkenin kıyaslamasını yapmak istedim. Buna ise Nietsche’nin kitabını okurken etkilendiğim tabirleri oldu. Diyor ki Nietsche : ‘’ Tatsız bir olaydan kurtulabilmek için bir kavanoz reçel yollarım . Hele bana bir kötülük yapılsın, buna misilleme yapacağımdan emin olabilirsiniz: Fırsatını bulduğum da bana ‘kötülük yapana’ karşı teş
ekkürlerimi iletirim ‘’ Kötü duyguları sirkeye iyi duyguları da
20 Ağustos 2013
17 Ağustos 2013
SEVGİSİZ KALAN YÜREKLER
SEVGİSİZ KALAN YÜREKLER
Sema Aydoğan
“20 yaşına kadar alektrik görmedim,1973 yılında evimize ilk kez radyo alındı o da küçücüktü diyordu,” baba yavrusuna. Onun zamanında gazlambası, gece görebilmenin; güneş kaybolunca karanlıktan kurtulmanın tek umuduydu, üstelik dört kardeştiler aralarında çıkan kavgalar da ödev yapabilmek için gazlambasını ele geçirmekti. ''Bizim zamanımızda tek öğretmen vardı birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar girerdi. Kitabımız yoktu. Köye okul 1967’de açıldı. İlk girenler bizdik.'' Oyun oynamaz kenarda oynayanları seyrederdik. Okul, onun için sert kayaları aşmaktı, kurtlara, ayılara yalnızlığıyla meydan okumaktı; çocuk yaşta gurbete çıkmaktı. Hangi yavru annesinden ayrı kalabilirdi ki küçücük yaşında? Zora,acımasızlığa,sahipsizliğe rağmen mücadeleyi bırakmamaktı hayat. Şehirlilerin anne eli değmiş ütülü elbiselerinin yanında onun ütüsü, döşeğin soğuk eliydi. Her gün okuldan sonra sıcak yuvasına, annesine koşa koşa giden arkadaşlarına karşı o annesinin selamını getiren teyyarelerle avunuyordu. Şimdi dede olmasına az
15 Ağustos 2013
RESİM
RESİM
Sema Aydoğan
Bir şey istesem senden yapabilir misin acaba? Duvara bakabilir misin? Şimdi önündeki duvara baksan, kendin için bir oyundaymışsın gibi ya da bakmasan bile gözlerini yumup hayal edebilir misin? Ne görüyorsun? Gördüğün her neyse hiç kaybetme onu, büyüt büyüt koskocaman yap. Ne hissediyorsun? Ondan başka bir şey görebiliyor musun? Ah her yeri kaplasın şimdi. Tamam dur bekle biraz. Oyun biraz da bende. Renkleri öyle koyu yapıyorum ki şimdi ne hissettiğini görebilmen için. Dinle biraz içindekiler ne diyor, korku mu veriyor sana, ızdırabın içinde misin? Şimşekler mi çakıyor orada, okyanusun ortasında kalmış batmak üzere misin, ne gözüküyor bak bakalım bir daha. Yardımcı
HAYME ANA
12 Ağustos 2013
11 Ağustos 2013
Bir İnsanın Zamirler Arasındaki Gezintisi
Bir İnsanın Zamirler Arasındaki Gezintisi
Sema Aydoğan
İçindekileri yaşamına geçirebilir mi; yoksa yaşadıklarını içine mi atar bir insan? Bunlar olmayınca da karmaşıklığın ortasında mı bulur kendini? İçindekiyle dışındakinin birbirini tutmaması mı olmalı sonuç? Yaşadığımız hayat bizim mi, yoksa başkasının mı? Özenti mi?
Bir hayat düşün: Ben, sen ve onlar olsun. Düşüncem beni yaşamak isterken ve aynı zamanda sen de beni kendine uydurmaya çalışırken, onlar da kendi isteklerinin olmasını istiyorlardı. Benim yaşam dediğim şey bu üçlü arasında sürüklenmeye başlamıştı. Bu sürükleniş beni bazen rahatlatırken bazen de İnanılmaz çelişkilere düşürüyordu.
Sema Aydoğan
İçindekileri yaşamına geçirebilir mi; yoksa yaşadıklarını içine mi atar bir insan? Bunlar olmayınca da karmaşıklığın ortasında mı bulur kendini? İçindekiyle dışındakinin birbirini tutmaması mı olmalı sonuç? Yaşadığımız hayat bizim mi, yoksa başkasının mı? Özenti mi?
Bir hayat düşün: Ben, sen ve onlar olsun. Düşüncem beni yaşamak isterken ve aynı zamanda sen de beni kendine uydurmaya çalışırken, onlar da kendi isteklerinin olmasını istiyorlardı. Benim yaşam dediğim şey bu üçlü arasında sürüklenmeye başlamıştı. Bu sürükleniş beni bazen rahatlatırken bazen de İnanılmaz çelişkilere düşürüyordu.
07 Ağustos 2013
06 Ağustos 2013
Olmak İstediğin Yerde Ol
Sema Aydoğan
Hayatı kucakla
Ne çok sev, ne çok sevil
Acı çekme sonra
Rüzgarın kardeşi ol
Yaprak olup kimseye teslim etme kendini,
Ruhunun dans etmesine izin ver
Çocukların oyun oynadığı gibi dışarıda…
Gözlerinle bakarken Sema’ya
Mutluluğu yüreğinle yakala
Bir uçurtma ol
Kelebeklerden farkın
olmasın
Gökyüzünde süzül süzülebildiğin kadar,
İpin ucunu bırakma bir insana
Olmak istediğin yerde
ol…
04 Ağustos 2013
02 Ağustos 2013
İnanmanın Gücü
İNANMANIN
GÜCÜ…
İnanmak!
Gerçek
olduğunu bilmese bile zihninde gerçek olduğuna inandığı birçok tahayyül taşır
insan! Hayatımızdaki pek çok davranışımızın altında aslında içimizdeki inancın
izleri hüküm sürer. Bir hasta doktorun verdiği ilaçların kendine iyi geleceğine
ne kadar inanırsa, o kadar hızlı iyileşir veya bir öğrenci ne kadar çalışmışsa,
o kadar emin olur; üst notlardan birini alacağına… Bu da onu çalışmaya teşvik
edip daha fazla motive eder (devindirir). Veyahut inanan bir sporcu inancının
mükâfatını başarısıyla alır.
01 Ağustos 2013
İFTARA DAVETLİSİNİZ!

Mustafa Uysal
Ramazan orucunu tutmak farz.
Bir ibadet sonuçta.
Bir oruçluya iftar ettirmenin faziletini de biliyorsunuz.
Herkes birbirini iftara çağırma derdine düşerse ne olur bir düşünsenize?
Sahiden iftarda sevinmeye ihtiyacı olanlarla iftar yapsak daha güzel olmaz mı?
O iftara çağırdı biz de onu çağıralım mı sizce yoksa sahiden fazilet mi?
Neyin fazileti? Ramazan zamanı zaten vakitler dar ve siz kişilerden ibadete ayıracağı vakti iftar gezmelerine ayırmasını isterseniz...
Bunun her ramazan gününe denk geldiğini düşünün.
Ve toplumun borçluluk hissiyle düğünde gelen hediyeleri bile kayıt altına aldığı bir çağda bu neyin değiş tokuşu?
Ramazan bazıları için şenlik,
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)