HAZİRANDA BİR GÜZ BAYRAMI
Bir ıhlamur ağacının altında
yıldız göz kırpmalarını beklerken, kabuğu soyulmamış mavi hayallerin altındaki
gece huzurunun gözlerime düşmesi gerektiğini fark ettim. Senelerdir omzumu
yasladığım umut duvarında, gönül şiirimin kafiyelerine uygun aşk sarmaşıkları
belirmeye başlamıştı. Sanırım bu yüzden, şehrime haziran güneşi naz yaparak
doğuyordu. Zira umut duvarına yaslanan ve yaşlanan bedenimde, siyah-beyaz
sonbaharlarda bezme bir yürek kalmıştı.
Boş kalmış ellerim, hüzünlü kalbimden
çektiği kopyaları yazıyordu kâğıtlara. Şehrimin haziranında toprağı beslemişti
gökyüzünün hüzün damlaları. Tütsüleniş bulutların dumanı kapatıyordu güneşin
kamaştırıcı endamını. İkinci bir hasreti ağırlamak için kurduğum şiir
sofralarında, gözyaşımdan şerbet yapıp üzerine döktüğüm sensizliğimi ikram
ediyordum baharı bekleyenlere. O kadar zordu ki bu haykırış sualleri, şiir
zannetsinler diye, kalbimden kopya çekmeye devam ediyordum.
Kelebeğin ömründen ibret almam
gerekirken, onun kanatlarını takıp Kız Kulesine konmayı tercih etmiştim elimin
kalem tuttuğu ilk günden beri. Hâlbuki özlenilen, yüreğimdeki İstanbul’a
yıldızlarını sıralamıştı bile. İsmi, gün yüzüne hasret soluk bir Haziran olsa
da; gelen, ümit bulutlarıyla yağmuru yüklenmiş bir güz bayramıydı. Ihlamur
ağacının gölgesi altında, kurumaya yüz tutmuş mavi hayaller hayat bulmuştu. Ve
gece gözlerime düştüğünde; kâğıdımın üzerine konan yeşil kanatlı bir kelebek,
benim ömrümü kanatların kopya çekiyordu.
Vesselam
İSMAİL FAZIL ATABAY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder