31 Mart 2009

TAVŞANLI'DA YENİ BİR DÖNEM

TAVŞANLI’DA YENİ BİR DÖNEM

Evet, biliyorum yeni bir döneme girildi. Şehrimizde önemli bazı değişiklikler oldu. Şehir siyaseti ilginç bir noktaya dayandı. Bir günde olduğunu düşünebilirsiniz ama değil. Birçok günde oldu. Belki de bunun önemi yok şimdi. Yeni bir dönem başladığını düşünüyorum, bu yeni dönemi konuşmak lazım artık. Bütün hizmetlerinden dolayı geçmişteki başkan ve siyasi gruba teşekkür etmek gerekiyor. Elbette onlar da şehrimizin gelişimi için uğraştılar. Eski dönemi teşekkürle andıktan sonra yeni döneme bakmalıyız.

Yeni bir dönem diyorum çünkü şehrimiz siyaseti çok büyük bir kırılma ile yön değiştirdi. Çoklarının beklemediği bir kırılmaydı bu. Açık bir farkla yön değişimi oldu. Bu fark seçilenler için sevinç vesilesiymiş gibi görünebilir ama emin olun değil. Bu seçim farkı büyük sorumluluk beklentisi anlamına geliyor. Bunu, böyle okumak lazım. Seçilenler için sorumluluk vakti. İnsanlar sizi büyük farkla seçtiklerine göre sizden çok şey bekliyorlar demektir.

Hiçbir şeyin yarım kalmayacağını ve yeni projelerin de hayata geçeceğini düşünüyorlar. Elbette seçilenler de bunu düşünüyorlar. Önümüzdeki günler güzel şeyler getirsin istiyoruz şehrimiz adına. Nasıl bir seçimden çıktığımızı ve şehrimizdeki siyasi havayı düşündüğümüzde bazı kaygılarımız var belki ama bunun üstesinden gelinebileceğini düşünüyorum. Ne büyük bir zafer ne de büyük bir hezimetten söz edilebilir. Hizmette yarıştan söz edersek orta noktada buluşulmuş olur. Artık siyasi kanatlar yok hizmetin farklı kolları var. Seçim bitmiştir, artık kazanan nasıl kazandığını kaybeden niçin kaybettiğini ivedi değerlendirip şehrimizin ve insanlarımızın hayrına elindeki gücü nasıl kullanabilir bunun hesabı yapılmalıdır.

Bir hesaplaşma süreci beklemiyor insanlar. Vekilini de başkanını da seçen aynı insanlar. Öyleyse onları birlikte çalışırken görmekten daha tabii ne olabilir? Bu yeni dönemin farklılıklar içereceğini söyleyenler sadece bu farkı yaratmak için çalışmalılar. Polemiklerden uzak, iş odaklı bir yönetim ile geleceğe bir adım daha yaklaşmış olacağız.

Tavşanlı adına yeni bir dönem olmasını bekliyorum.

Eski yönetimin nelerini eleştirdiğim kayıt altında, onlar da aklımda. Demokrasilerde sorumluluğun sadece seçmek olduğunu zannedenlerin aksine benim de bir seçmen(!) olarak sorumluluğum olduğunun bilincindeyim. Burada yazdıklarımın bir kıymet-i harbisi varsa aksine düşünenleri utandıracak şekilde yine yazacağımı bilmenizi istiyorum. Taraf olmaktan hoşlanmıyorum, sözümün değeri kadar konuşmak veya yazmak benim görevim. İçeriden ya da dışarıdan konuşmak da fark etmez benim için, halis niyetli olmak hiç kimseye kaybettirmemiştir. Biraz ukalaca tavırlarım olduğunu söylüyorlar, kabul ediyorum ama izah edilirse ukalalığımdan vazgeçmeye de hazır olduğumu bilmenizi isterim.

Eskiye teşekkür ettik şimdi de yeniyi tebrik zamanı.

Mustafa Güler Beyi ve ekibini tebrik ederim. Onların da samimiyetle şehrimiz için çalışacağından şüphem yok. Uyarı adına söyleyecek çok şeyim yok. Hepimiz hata yaparız çok mühim olan yapılan hatayı fark edince dönebilmektir. Size hatanızı gösterene siz de onun hatasını göstermeyecek aksine minnet duyacaksınız. Sadece bu ilkeyle çalışsanız bile sizi başarıya götürecektir. Bir de ayda bir toplanacak ve kıyasıya sizi eleştirecek bir meclis daha kurmalısınız halkı dinlemelisiniz. Onlara, kim olduğuna bakmaksızın kulak vermelisiniz. Yani halkı dinlemenin sistematiğini kurmalısınız. Böylece ne kadar doğru yolda olduğunuzu anlama fırsatınız olacaktır.

Tekrar eskiye teşekkür ve yeniyi tebrikle bitiriyorum ama bu sadece bir yazının nihayetidir.

 

 

 

 


23 Mart 2009

Op. Dr. Nihat Altınel Röportajı

Dr. Nihat Altınel
Bu sayıda Tavşanlı için büyük bir yatırım olan Özel Tavşanlı Tıp Merkezini gündemimize aldık. Merkezin kurucusu Op. Dr. Nihat Altınel ile bir söyleşi yaptık. Söyleşimizi okuduğunuz zaman büyük bir yatırımın neler getirdiği, ne sıkıntılar çekildiği, karşılığında ilçemizin neler kazandığını daha iyi fark edeceksiniz. Tavşanlı Ticaret Odası Dergisi (TTSO KIVILCIM)

SAĞLIKTA YATIRIMLAR
Mustafa Uysal: Kendinizi tanıtır mısınız?
Nihat Altınel: 1958 yılında Emirdağ’da doğdum. İlk ve Ortaokulu Emirdağ’da okudum. Sonra Kuleli Askeri Lisesini bitirdim.1980 yılında Ankara Üniversitesi Tip Fakültesini bitirdikten sonra, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Ana Bilim Dalından 1984 yılında Uzmanlığımı aldım. 25 yıllık K.B.B uzmanıyım. İhtisası takiben Erzincan Askeri Hastanesinde vatani görevimi yaptım. Siirt Devlet Hastanesinde başladığım mecburi hizmetimi Tavşanlı S.S.K hastanesinde tamamladım.1989’da Eskişehir D.D.Y hastanesine tayin oldum. Orada 2,5 yıl Baştabip yardımcısı olarak çalıştım.1991 de tekrar Tavşanlı SSK hastanesinde göreve başladım, 5 yıl Baştabip yardımcısı olarak çalıştım.2004’de kendi arzum dışında Sakarya S.S.K hastanesine tayin edildim,2005’te kendi isteğimle Bursa S.S.K Sağlık işleri müdürlüğüne geçtim. Özel hastanelerden sorumlu komisyon başkanlığı yaptım, bu görevden 2006 yılında emekli oldum. Bağımlılık derecesinde Tavşanlı aşığıyım. Bu nedenle emekliliğimde ne yapacaksam Tavşanlı’da yapmalıydım. Buraya hizmet benim için adeta bir ibadet idi. Evli ve 2 çocuk babasıyım.
M.U. : Özel hastane fikri nasıl ortaya çıktı?
N.A. : Emekli olduğum son görev vesilesiyle Bursa’daki özel hastanelerin ve tıp merkezlerinin çoğunu inceleme fırsatı buldum. Gerek fiziki yapıları, gerekse işleyiş biçimleriyle ilgili detaylı bilgilere sahip oldum. Bursa’da bazı arkadaşlar benim bu deneyimimden yararlanmak suretiyle Bursa’ya bir hastane açmamız konusunda önerilerde bulundular. Ancak benim kafamda hep bir şey yapılacaksa o da yıllarca hizmet verdiğimiz Tavşanlı’ya yapılmalı diye bir düşünce vardı. Bunu canım ciğerim dostlarım, kader arkadaşlarım Op. Dr. Haydar Gül ve Dr. Ali Osman Onat beylere aktardım, sağ olsun her ikisi de bu fikrime olumlu baktılar, böylelikle Tavşanlı’ya olan vefa borcumuzu, böyle bir tesisi buraya kazandırarak, buranın evlatlarına istihdam sağlayıp, iyi bir sağlık hizmetinden yararlanmalarının önünü açarak ödeyebilirdik, biz de bu kararı verip yola çıktık.
M.U. : Tavşanlı özel hastane için uygun muydu? Neden Tavşanlı'da yatırım yaptınız?
N.A. : Ben ve arkadaşlarım uzun yıllardan beri Tavşanlı’da çalışıyoruz, buranın hasta potansiyelini çok iyi biliyoruz. Gerek ortaklarım gerekse bizimle çalışmaya karar veren doktor arkadaşlarımızın muayenehaneleri iyi çalışıyordu. Güç birliği yaptığımız takdirde başarılı olacağımıza inanıyorduk. Tavşanlı halkının sağlığına özen gösterdiklerini iyi biliyoruz, ayrıca devlet hastanelerinden daha iyi bir hizmeti alabilmek için Bursa ve Eskişehir’deki özel hastanelere gittiklerini de biliyorduk. Bir de burada yıllardır çalışıyorduk, halkla iç içe olmuştuk, dün kendilerini ameliyat ve tedavi ettiklerimizin şimdi çocuklarını ameliyat ve tedavi ediyorduk. İyi bir sağlık tesisi kurduğumuzda, halkımızın iyi bir sağlık hizmetine ulaşmak için uzaklara gitmek yerine bizi tercih edeceklerini de biliyorduk. Tavşanlı ayrıca il olmayı hak etmiş bir ilçedir. Emet, Domaniç, Hisarcık, Harmancık, Balaköy ve Keles’in köyleriyle birlikte yaklaşık 200.000i aşkın bir nüfusa hitap eden bir konumdadır. Nüfus avantajı, tanınmış doktor arkadaşların kadromuzda olması avantajı ve bizlerin Tavşanlı’yı çok seviyor olmamız bu yatırımın burada yapılmasına sebep olmuştur.
M.U. : Tavşanlı'da yatırım yapmanın zorlukları nedir ve nasıl aştınız?
N.A. : Tavşanlı’da yatırım yaparken bürokratik manada mahalli idarecilerden hiçbir zorluk görmedik, tersine bizi teşvik edici destekler gördük. Sayın Kaymakam Suat İlhan’ın, Belediye başkanı Sayın Ali İhsan Çakır’ın, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Sayın Davut Efe’nin, Şehir Planlamacısı Sayın Mustafa Güler ve belediye de çalışan birçok bürokratın desteklerinden dolayı kendilerine buradan teşekkürlerimizi iletiyorum. Fakat tesisin medikal havalandırma, merkezi oksijen-vakum sistemlerinin yapılması konusunda Tavşanlı’da olmanın zorluklarını yaşadık. Kütahya bazında bürokratik sıkıntılarımız oldu, Kütahya ve bölgesinde fazla özel sağlık tesisi olmaması ve Sağlık müdürlüğünde bürokrasinin konuya fazla hâkim olmaması dolayısıyla zaman zaman sıkıntılarla karşılaşıyoruz, ancak bunları da İl Sağlık Müdürü Enver Yıldırım’ın iyi niyetli yaklaşımlarıyla aşıyoruz. Diğer teknik konuları benim daha önce özel hastanelerden sorumlu birimde çalışmam sayesinde ve Bursa’da bir özel hastaneden transfer ettiğimiz Teknik müdürümüz Hüseyin Kaplan’ın tecrübeleriyle, Satın Alma müdürümüz Bedii Hüseyin Başoğlu’nun sempatik ilişkileriyle hallediyoruz.
M.U. : Hastanenizin geldiği nokta nedir?
N.A. : Şu anda bizim kuruluşumuz cerrahi tıp merkezidir. Burada Sağlık Bakanlığının uygun gördüğü, izin verdiği bir gün içinde taburcu edilebilen ameliyatlar yapılabilmektedir. Hastaları bir gün dışında yatıramıyoruz. Geldiğimiz noktada, hastane olmak için ön izin aldık, şu ana kadar 2 denetim geçirdik, önümüzdeki günlerde bakanlıktan gelecek heyetin yapacağı denetim sonrası hastane olacağız, dolayısıyla kullanamadığımız %40 potansiyeli daha kullanabilir hale geleceğiz, böylece şimdi çalışan 104 personeli daha da artırarak yeni istihdamlar sağlayacağız. Tıp merkezi olmamıza rağmen hasta kabul etmeye başladığımız Temmuz 2007 den bu yana toplam poliklinik sayımız 119534,ameliyat sayımızda 5156'dır.Bu rakamlar hastane olduktan sonra daha da artacaktır. Yan tarafımızdaki arsayı da aldık, önümüzdeki aylarda bakanlığın sağlık planlaması engeli ortadan kalktığında yeni yatırımlar yapacağız. İnşallah Kütahya’nın en iyisi olup sevgili Tavşanlı hemşerilerimize layık olacağız. Şimdi 3200 metrekarelik bir binada hizmet veriyoruz, yeni inşaatımızla birlikte 5000-5500 metrekarelik bir alanda hizmet vereceğiz.
M.U. : Hastanenizdeki cihaz ya da bina donanımı ve personeliniz Tavşanlı ve çevresi için yeterli mi? 
N.A. : Tıp merkezimiz, 3 donanımlı ameliyathane(ki bu ameliyathanelerde kalp ve beyin ameliyatları dahi yapılabilecektir),tüm tetkiklerin yapılabildiği son model gelişmiş cihazlara sahip laboratuar, konvansiyonel röntgen, mamografi, kemik dansitometresi, ultrasonografi, işitme-odyo ünitesi, eforlu EKG, ekokardiografi, seyyar holter sistemleri, endoskopi ünitesi, ozon tedavi ünitesi ve ESG check-up cihazı ile Kütahya bölgesinin en donanımlı sağlık kuruluşlarından biri olmanın haklı gururunu taşımaktadır. Hastane süreci ile birlikte tomografi ve MR cihazları da alınacaktır. Merkezimizde;13 uzman doktor,2 pratisyen doktor,1 diş doktoru,30 yardımcı sağlık personeli(hemşire, ebe, röntgen ve laboratuar teknisyenleri, anestezi teknisyeni, odyolog, ortopedi teknisyeni), 37 idari personel ve 21 yardımcı personel, hizmetli, şoför, kaloriferci, aşçı, terzi vs gibi çalış-maktadır. Hastane olduğumuzda uzman doktor, pratisyen doktor ve diğer personel sayısı artırılacaktır.
M.U. : Sıra bekleme gibi sorunlar var mı hastanenizde?
N.A. : Bazı branşlarda talep fazlalığı nedeniyle ileri tarihlere sıra verilmektedir. Bu branşlar, Göz, KBB, Kardiyoloji. Bunların dışındaki branşlarda aynı gün içinde sıra alıp muayene olabilme imkânları vardır.
M.U. : Fark ücreti nedir?
N.A. : Devletin faturalandırılan tüm işlemlerin %30 u oranında katkı payı alınabilir şeklindeki uygulamasına karşılık, biz sadece muayene ücretlerinden ve maliyeti yüksek laboratuar tetkiklerinden %30 katkı payı almaktayız. Bu da yaklaşık 6,5-10TL arasındadır. Bunun dışında Fako ameliyatlarında lens maliyeti yüksek olması dolayısıyla 100TL alınmaktadır.
M.U. : SSK ve Bağkur farkı var mı sosyal güvenliği olan hastaların son durumları nedir, tedavi olmaya devam edebiliyorlar mı?
N.A. : SSK, BAĞ-KUR ve EMEKLİ SANDIĞI çalışanları, emeklileri, eş ve çocuklarının merkezimizde tedavi olmaları devam etmektedir. Bu konuda hiçbir sıkıntı yoktur.
M.U. : Özel hastanelerin şu anki zorlukları nedir? Uygulanan politikalardan memnun musunuz, istekleriniz veya çözüm önerileriniz nedir?
N.A. : Hükümetin sağlıkta dönüşüm programı çerçevesinde, ayaktan tedavi merkezleri ve özel hastanelerden hizmet alma kolaylığı sayesinde, halkımız devlet hastanelerinde günlerce sıra bekleyip muayene ve ameliyat olmak yerine daha kısa sürede ve daha kaliteli hizmeti özel sağlık kuruluşlarından almaya başlamışlardır. Bu süreçte devlet hastaneleri de kendilerini yenileyip bu rekabete ayak uydurmaya başlamışlardır. Bu vesileyle de halkımız sağlıklı bir sağlık sistemine kavuşmuştur. Ancak 15 Şubat 2008 de çıkarılan bir yönetmelikle özel sağlık kuruluşlarının gelişmelerinin önü kesilmiştir. Bu yönetmelikle özel sağlık kuruluşlarının ek bina, personel ve yüksek maliyetli cihaz almaları yasaklanmıştır. Mesela biz anlaşmış olmamıza rağmen ve Tavşanlı’da hiç olmamasına rağmen Nöroloji uzmanını başlatamıyoruz. Hastane olma sürecinde bir defaya mahsus verilecek hak ile almaya çalışacağız. Arzuladığımız şey, halkın yararına olan bu devrimin devam etmesidir. Önümüz açıldığı takdirde yeni istihdamlar da sağlanacaktır. Çünkü SGK özel sağlık kuruluşlarından ve devlet hastanelerinden aynı bedelle hizmet satın almaktadır, devlet hastanelerinde personel maaşları ve diğer bütün giderler devlet tarafından karşılanırken, özel sağlık kuruluşları vergi, sigorta, elektrik, su her şeyi çalışıp kazandığıyla ödemekte ve bir de istihdam sağlamış olmaktadırlar. Bugün Tavşanlımızda kamu dışında 104 personel çalıştıran nadir işyeri vardır, önümüzdeki engeller kalksa bu sayı 150'lere varacaktır.
M.U. : Hastanenizde hangi branşlarda hizmet veriyorsunuz?
N.A. : Tıp merkezimizde; Dâhiliye, Genel Cerrahi, Çocuk, Kadın Doğum, Kardiyoloji, Ortopedi, Üroloji, İntaniye, Radyoloji, Anesteziyoloji, KBB, Göz ve Diş branşlarında hizmet vermektedir.
M.U. : Tavşanlı halkı burayı nasıl karşıladı, sıcak bir etki uyandırdığınıza inanıyor musunuz?
N.A. : Tavşanlı halkı merkezimizi sevinçle ve teveccühle karşılamıştır. Poliklinik ve ameliyat sayılarına baktığımızda halkımızın ilgisini görmekteyiz, bizde bu ilgiye layık olmak için kendimizi son derece sorumlu hissediyoruz. Bu ağır sorumluluk bizi daha iyiyi yapmamıza mecbur bırakmaktadır. Fa-kat bu arada bir kesim de sadece ve sadece yapılan güzel şeyleri lekelemek adına ellerinden geldiğince kurumumuzu dedikodularla yıpratmaya çalışmaktadırlar. Akla sapa gelmeyen yalan ve iftiralarla saldırmaktadırlar, ellerine ne geçecek bilemiyorum, bu kurumda çalışan %95 i kendi evlatları olan çalışanlarımızın işsiz kalmalarından memnun olacaklar anlaşılan… Ama biz onlara da inat Tavşanlımıza hizmete, çocuklarına istihdam yaratmaya devam edeceğiz. Allah mahcup etmesin.
M.U. : Çalıştığınız hekimler hakkında neler söylemek istersiniz?
N.A. : Hekimlerimizin hepsi bir marka. Hemşerilerimiz hastalandığında ilk aklına gelen hekimler bizim merkezimizde çalışan arkadaşlarımız, adeta evlerinden biri gibiler.
M.U. : Sigarayla ilgili son yasakların size nasıl bir dönüşü oldu yani yardım isteyen oldu mu?
N.A. : Sigara yasağını biz bir sağlık kuruluşu olarak destekliyoruz ve buna sebep olanları da alkışlıyoruz. Ancak yasak ile ilgili bizden yardım isteyen bir kuruluş olmadı.
M.U. : Acil hizmetleriniz...
N.A. : Acil hizmetleri bizim ciddi baş ağrımız. Sağlık bakanlığını tamimi var, acile gelen hastaya mutlaka bakılacak, hatta başbakanlık bile bu konuda genelge yayınladı, buna karşılık SGK yetkilileri acile çok hasta geldiği takdirde kesintileri artırıyorlar, acil kavramı çok farklı değerlendiriliyor, trafik kazası, kanama, koma vs gibi durumları acil kabul ediyor. Diyelim gece yarısı göğüs ağrısı şikâyeti ile bir hasta geldi, Dr arkadaşımız bunu ciddiye alıp muayene yapıyor, EKG çektiriyor, sonuç temiz bu bir adale ağrısı diyor, ilacını yapıp gönderiyor, bu durumda SGK yetkilileri adale ağrısı acil değil deyip bizi uyarıyorlar, bu da bizim acil hizmetlerini stresle yapmamıza yol açıyor.
M.U. : Tavşanlı'nın hasta yükünü hafiflettiğinizi düşünüyor musunuz?
N.A. : Elbette yükü hafiflettik. Günlük ortalama 400-450 hasta bakıyoruz, biz olmasaydık bu kadar hasta devlet hastanelerinin yoğunluğunu daha da artıracaktı.
M.U. : Dışarıdan hasta geliyor mu?
N.A. : 17-Kendi kurumum adına gururla, Tavşanlı adına sevinçle söyleyebilirim ki, Kütahya’dan ve civar ilçelerden, İnegöl’den bile hasta gelmektedir. Eskiden ilçeden ile hasta giderdi, şimdi ise ilden ilçeye bir dönüşüm başlamıştır.
M.U. : Kurumunuzun özel bir anlayışı bir felsefesi var mı?
N.A. : Kurumumuz bir sağlık kurumu olduğundan, amacımız halkımıza, modern, güler yüzlü sağlıklı bir sağlık hizmeti sunmaktır. Biz sağlığın önemini çok iyi bilen bir kadroyuz. Yaratılanı seviyoruz yaradan da ötürü felsefesiyle hareket ediyoruz.
M.U. : Tıp alanın dışındaki personelinizi Tavşanlı'dan mı alıyorsunuz?
N.A. : Doktorlardan da Tavşanlılı olmakla birlikte personelimizin %95 i Tavşanlılı
M.U. : Özel hastanelerin hastaya yaklaşımı konusu sanki biraz ekonomikmiş gibi algılanıyor, siz nasıl değerlendireceksiniz bu durumu?
N.A. : Doğru diyorsunuz, özellikle büyük şehirlerde bu böyle. Ama bizde öyle değil. Düşünebiliyor musunuz insanlar çocuklarını getiriyor, muayene oluyor, bademcik ameliyatı, fıtık ameliyatı v.s oluyor. Sadece 8TL bir ücret ödeyerek bunları yaptırıyor, Türkiye’nin neresinde böyle bir şey var Allah aşkına…
M.U. : Hangi sistemle hasta kabul ediyorsunuz randevu sisteminiz ya da başka bir siteminiz var mı?
N.A. : Şimdilik Call Order sistemiyle, yani birebir santraldeki personel kanalıyla randevu alınabiliyor, ancak yakında internet ve sms kanalıyla da alınması sağlanacaktır.
M.U. : Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. 

20 Mart 2009

SEÇELİM SEÇİLELİM

SEÇELİM SEÇİLELİM

Seçelim seçilelim, iktidar kimseye kalmaz.

Seçelim seçilelim, keser ve sap oynaktır döner dururlar.

Seçelim seçilelim, yaptıklarımız kâr kalmaz. 

Seçelim seçilelim, seçilenler baki değil dahi seçenler de baki değil.

Seçelim seçilelim, demokrasinin gereğidir.

Seçelim seçilelim, padişahlara dokunmayalım.

Seçelim seçilelim, hep biz seçelim biz seçilelim.

Seçelim seçilelim, seçin seçilelim.

Seçelim seçilelim, seçilmişlerden olanlar seçilemezler ki, zaten seçilmişlerdir.

Seçelim seçilelim, yeni biri gelirse ne olacak?

Seçelim seçilelim, seçileceği biz belirleyelim.

Seçelim seçilelim, yalnız siz aday çıkarmayın!

Seçelim seçilelim, biz gereğini yaparız, yok öyle sandığın dediği olmaz.

Seçelim seçilelim, eksik kalan işlerimiz var ona göre.

Seçelim seçilelim, hırsımızın kurbanı olalım.

Seçelim seçilelim, Allah bile seçilmişleri sever!

Seçelim seçilelim, demokrasinin dibine vuralım bu seçim!

Seçelim seçilelim, güzelleşelim.

Seçelim seçilelim, zaten demokrasi bu kadar gerisine siz karışmayın.

Seçelim seçilelim, bizimkiler zaten bizimkiler sizinkileri de bize verin.

Seçelim seçilelim, aynı nakarat devam etsin.

Seçelim seçilelim, zaten Anakara bizim, gerisini siz düşünün.

Seçelim seçilelim, seçilmişleri seçtiğimizi fark etmeyelim.

Seçelim seçilelim, oyumuzu en çok yalan söyleyene verelim.

Seçelim seçilelim, oy kullanmayan kalmasın.

Seçelim seçilelim, davul bile dengi dengine.

Seçelim seçilelim, ele ele kepek yapalım.

Seçelim seçilelim, alışkanlıklarımızı bozmayalım, kaldırım taşı renginde olsun her yer.

Seçelim seçilelim, içimizdeki aptallar ve sarışınlar nasıl olsa karar yetkisini kullanmayacak.

Seçelim seçilelim yahut kutunuzu açalım, ne dersiniz?

Seçelim seçilelim, elimizde makyaj malzemeleri kaldı onları da kullanalım diğer seçimlere kadar.

Seçelim seçilelim, sandık sanık olmasın hizmeti geçmiştir şu yandan.

Seçelim seçilelim, içine sinmez her seçilmeler, seçkinlerin.

Seçelim seçilelim, kanalım kandıralım, yanalım yandırılalım bu yalan kimseye kalmaz.

Seçelim seçilelim, el öpmekle dudak aşınmaz, demişler.

Seçelim seçilelim, yağcılıkta sınır tanımayalım, her övgü geri döner.

Seçelim seçilelim, hatta beni Türk seçmenine emanet ediniz.

Bütün bunlardan sonra her seçimde kahroluyorum. Allah’ım resulün bile bu kadar övülmemişti. Aklıma mukayyet ol yoksa eleştirel aklımı güce kurban edeceğim.

 


17 Mart 2009

ACEMİ SOSYOLOG TAVŞANLI'YI ANLATIYOR

ACEMİ SOSYOLOG TAVŞANLI’YI ANLATIYOR
Dün akşam Tavşanlı Televizyonuna bir sosyolog çıktı haberlerde. İzlediniz mi bilmiyorum ama izleyenlerin kafa karışıklığına iyi gelecek şeyler öğrendim kendisi hakkında. 
Önce kendisini tanıyalım. 
X X (Kendisi isminin kaldırılmasını istediği için buradan ismi silinmiştir.) bir sosyolog, aynı zamanda B. A. dergisi sahibi ve yazı İşleri Müdürlüğünü yapıyor. Bu dergi bütün belediyelerin işlerini (!) tanıtıyor. Açık söylemek gerekirse bu bölgedeki bütün belediyelerle reklam alışverişinde. Ki, Domaniç’te yaptığı nikah törenine tam 7 tane ilçenin belediye başkanı geliyor. Ne değerli adam! O kadar belediye başkanını nereden tanıdığını zaten söylemiştim. Bizim belediyemiz de o dergiye reklam vermişti değil mi? (Lütfen yanlışsa düzeltilsin burada yayınlarım. Belki sayı olarak düzeltirsiniz. Örneğin: 10 defa gibi.) Yani X Bey sosyolog olarak para kazanmıyor, belediyelere reklam pazarlayarak para kazanıyor. İşini yapıyor.
Bizi ilgilendiren kısmı şu ki, ilçemize geliyor ve siyasi yorumlarda bulunuyor televizyonda. Bulunsun tabi kim karışır? Yalnız oraya çıkarılmadan önce dersine biraz olsun çalıştırılsaymış sosyoloji dünyasına rezil olmazmış gibi geldi bana. Bir sosyolog düşünün ki sadece belediye başkanı ile irtibatı var diye çıkıp ilçe siyaseti hakkında kendi branşının bile ağzını açıkta bırakacak şeyler söylüyor. 
Ne dediğine bakalım… 
Konuşmasının bir yerinde Tavşanlı siyasetinin uydurmaca olduğunu ve yüzde 2’nin iktidar alternatifi gibi gösterildiğini ve bunun da “Helal olsun.” becerildiğini söylüyor. X Bey siz hiç sosyologluk yapmamış olabilirsiniz ama önceki seçimlerin de mi analizini göstermediler sizi kamera karşısına atarken? Yani pes! Yahu bu ilçeyi azıcık tanıyan biri olsaydınız bu cümleleri inanarak kurmanız mümkün değildi. Acaba inandırılarak kurulmuş cümleleriniz için… Ne diyecektim ben?! 
Yüzde 2 deyip Türkiye geneline vurduğunuz alay ettiğiniz parti Tavşanlı’da, savunduğunuz yahut tanıdığınız belediye başkanının en büyük rakibi. Yani Tavşanlı’dan bir çocuğu çevirip sorsaydınız söylerdi size. Kameraya baka baka sallamak zorunda kalmazdınız böylece.  Sosyoloji zor bir alan değil mi? Aslında kolay da bir yönüyle, ortaya bir tez atın diğerleri uğraşsınlar, ne gerek var şimdi gerçekleri arayıp bulmaya. Hatta Tavşanlı halkına bir ara “Ahmak” demeye getirdiğinizi de biliyorum ama doğrudan söylemediğiniz için bir şey demeyeceğim. Değil mi sizin tabirinizle yüzde 2’nin neredeyse belediyeye rakip olacağına inandırılmışlar, bunlar olsa olsa ne olur? X Bey niçin derginizi bırakıp ta oralardan zahmet ettiniz bu belediye başkanı seçilmese de diğeri sizinle çalışır siz içinizi rahat tutun. 
Bu arada bütün bu sosyoloji saçmalatmaca girişiminizden sonra ya diğer aday kazanırsa ne olacak? Siz Tavşanlı’da hiç bilmediğiniz bir ortamda partileri neye göre kıyasladınız söyler misiniz? Kim fısıldadı size bunları? Kimin gazına geldiniz? Kocaman etiket “Sosyolog” dese de siz orada parti elemanı gibi oturduğunuzun farkına varamadınız mı? Anket çalışmalarından falan bahsederkenki halinize kayıttan bir kez daha bakmalısınız. 
Bildiğim kadarıyla burada yaşamıyorsunuz ve burayı da sadece belediyenin verdiği reklamlardan biliyorsunuz. Şimdi, hangi sosyolog böyle bir bilgi ile sizin söylediklerinizi tekrar etme cesaretini gösterir? 
Neredeyse hiç tanımadığınız bir ilçe ile ilgili bir şeyler söylerken sizi izleyenlerin aptal olmadığını bir kez daha hatırlayın. Ne söylediğinizi bir kez daha düşünün birinin size fısıldadığı ile gerçekler farklı olabilir. Sonra gerçekleri görür ve Türkiye geneli ile burası aynı değilmiş, dersiniz. Bu arada bilim adamı tavırlarınız da yapmacık duruyordu, daha havalı kelimeler kullanın, vokabülerinizi(!) genişletin. 

16 Mart 2009

İLÇEMİZ BAKANI ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR YAPTI(!?)

İLÇEMİZ BAKANI ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR YAPTI(!?)

Yaşadığımız yerden seçilen (Hayali bir yer.) bakanımız yerel seçimler öncesi önemli açıklamalar yaptı basına. 34 Şubat Çarşamba günü belediye binası önünde açıklama yapan bakanımız, yaşadığı ve seçildiği yere daha iyi hizmetler verebilmek için seçildikten sonra rozetini çıkardığını böylece Türkiye’de yaşayan herkesin bakanı olduğunu dolayısı ile sadece seçmenlerine ve partisine değil bütün insanlara hizmette kusur etmeyeceğini hatta etmediğini söyledi. Yaklaşan belediye seçimlerinde de kendi partisinin adayını destekleyeceğini ama bunu asla diğerlerine bir haksızlık teşkil etmeyecek şekilde yapacağını da söyledi. Yaşadığımız ilçenin hepimize ait olduğunu da vurgulayan bakan, seçimlerde sadece kendi adayımızı destekliyor olmamız bizim taraflı olduğumuzu ve her işimizde de bu taraflılığı koruduğumuzu işaret eder, bu yanlışa düşmeyeceğiz, diye de ilave etti.

Önemli konularda açıklamalarda bulunan bakan gelen sorular üzerine de ayrıca cevaplar verdi. Bir gazetecinin, bazı söylentiler var kendi partinizin adayı seçilirse onunla daha iyi çalışacağınız ve diğer partilerden biri seçilirse işinin zor olacağı belirtiliyor, bu konuda ne diyeceksiniz, sorusuna bakan çok öfkelendi. Bir müddet öfkeden yüzü kıpkırmızı olan bakan yanındakilerden su isteyip terini sildikten sonra gazeteciye dönerek, elinde olmadan çok sinirlendiğini bu durumdan dolayı özür dilediğini söyledi. Daha sonra diğer basın elemanlarına hitaben, kızgınlığının basın elemanlarına değil bu söylentiyi çıkaranlara olduğunu ve bu ithamın kendisini çok yaraladığını anlattı. Bakan konuşmasının devamında, demokratik bir ülkede nasıl olur da bir bakan kendi partisinden olan ya da olmayan diye seçilmişleri ayırabilir, bu mümkün mü, diye sordu. Elbette mümkün değil, diye devam eden bakan devamında, böyle bir şeyin düşünülmesi bile bana hakarettir. Ben bu ilçenin insanlarından oy alarak seçildim ve bakan oldum. Seçilecek belediye başkanı da sizlerden oy alacak ve seçilecek. Benim partimden olmazsa ben onunla iyi çalışamam demek ne demek söyler misiniz? Bu hakikaten bana hakarettir. Elbette onunla da çalışacağız. Hem de hiçbir fark gözetmeksizin.

Konuşmasının arasında öfkesinin hala geçmediği belli olan bakan, bakınız bu söylentileri çıkaranlar çok ayıp ediyorlar. Çünkü ben buradan seçildim. Bir kez daha buradan oy isteyeceğim. Eğer sadece kendi partimin belediye başkan adayı ile çalışacaksam nasıl bu insanlardan tekrar oy isterim? İnsanlarımın tercihlerine nasıl böyle edepsizce müdahale ederim? Bu benim kişiliğime ve kimliğime asla yakışmaz. Üstelik ben kendi partimden olmayan bir belediye başkanı ile iyi geçinmesem ne değişir? Söyler misiniz bu ülkede kanunlar yok mu? Çalışkan insanlar kendi işlerini bir şekilde halledeceklerdir. Buradan bir bakan seçilmemiş de olabilirdim. Bu ilçenin bir bakanı da olmayabilirdi. O zaman oturup yalvaracak bir iktidar partisi vekili mi arayacaktık? Yapmayın Allah aşkına! Benim seçmenlerim çalışkan ve iş bilir insanlardır. Kendi güçlerinin farkındalar. Bir bakanları var, kendileri seçtiler. Kendi seçtikleri eliyle aşağılanmayı hak ediyorlar mı? Çok üzüldüm bu tür ithamlardan. Bakan basın açıklamasının sonunda parti yetkililerine bu tür söylentilerin bertaraf edilmesinin gerektiğini anlatacağını ve bu utancın bir an önce son bulması için gerekirse istifa bile edebileceğini sözlerine ekledi.

Yorum:

Basın toplantısın hemen ardından gazeteye koştum ve bu haberin acilen yayına verilmesi için hazırlıklara başladım. Sesli kaydı metne çevirip e-posta yoluyla diğer gazeteci arkadaşlarımın da faydalanması için onlara da gönderdim.

Sonra bir gariplik olduğunu fark ettim hala pijamamla oturuyordum ve evdeki masamın başındaydım. Gece yarısına kadar çalışmama kararımı bir kez daha tazeledim. Artık erken yatıp erken kalkacaktım. İnsan böyle geç saatlere kadar çalışınca kendinden geçiyor ve garip rüyalar görüyor.






 

 


11 Mart 2009

OYUNUZ KADAR KÜÇÜK MÜSÜNÜZ?

OYUNUZ KADAR KÜÇÜK MÜSÜNÜZ?

Seçimler bitince hepimizin işi bitecekmiş gibi sürüyor seçim kampanyaları.

Farkında mısınız hangi partili olursanız olun bakış açınız bu. Yani, seçime kadar ne yaptık yaptık gerisi boş. Bunu çok yaşadım. Kaybeden de kazanan da aynı duygu içinde. Seçilmişlere havale ediyoruz belediyeyi bir dahaki seçime kadar hesap sormuyoruz. Olması gereken buymuş gibi efelikler de cabası.

Şimdi seçim zamanı, demokrasi bilincinizin gelişeceği günler! (Tabiî ki dalga geçiyorum.) Madem öyle her şeyin seçimle bitmediğine gelin bir kez daha ikna olalım. Kazanacak olan kişiyi seçimden sonra da rahat bırakmayalım ki diğer seçime kadar daha az şey biriksin. Daha çok iş yapsın. Bütün seçim vaatlerini toplayın ve sakın atmayın. Hangi partininki olursa olsun. Seçimin sonunda gülen kişiye bunları dayatalım. Yapılabilir projeler var onların içinde. Bunlar birer hazine aslında.

Şimdi seçim zamanı ve biz en doğru adayı seçeceğiz muhtemelen. Yaklaşımımız, benim adayım senin adayını döver tarzında olduğu için muhtemel sonuçlardan bahsediyorum. Partizanlıktan sıyrılıp şehrimizin kimliğine ve kişiliğine katkı yapabilecek olanı seçmemiz gerekiyor. Partili olanlar, iktidar partisi olsa bile, her zaman bir avuçtur. Partililer görevlerini yapsınlar, propaganda, abartı, vaat, falan filan… Bunları boş verin. Partililer emin olun sizden daha azlar ve varlık alanlarını size borçlular. Sizi ikna ettikçe yükseliyorlar. İkna olmak için yaratılmadınız. Araştırmak, bilmek, öğrenmek, doğruyu yanlıştan tefrik etmek için yaratıldınız. İlla ikna olmak istiyorsanız o basit. Seçim gecesi bir fındık altına tavsınız demektir.

Ne yapılmış, ne yapılabilir? Kim ne yapmış, kim ne yapabilir?

Siz seçmenlersiniz. Sizin gücünüz ancak bir tek oy. O da küçücük önemsiz bir şey. Değersiz bir şey için kendinizi hiç boşa yormayın. Sizi değerli kılan şey oyunuz değil fikriniz. Ama görüyor musunuz hiçbir parti sizin fikrinizi almaya yeltenmez, oyunuzu isterler. Sizin değeriniz olan fikri kabiliyetiniz olmadığını onlar da biliyor olmalılar. Zira fikreden bir toplum değiliz. Siz fikrinizle de destek verebileceğiniz, şehrinize fikirlerinizle de katkıda bulunmanızı sağlayacak kadrolarda yer almaya çalışmalısınız. Her kim olursanız olun ne fark eder? Parti kadrolarında var olanların sizden üstün olmadığını biliyorsunuz. Geriye ne kalıyor? Mademki demokrasi denen şey var ve mademki demokratik bir seçim olacak, demokrasi yerelden başlar, en küçük birimi sizsiniz. Siz de sadece oy kullandığınız için demokratik olduğunuzu düşünürseniz hiçbir gelişme olmayacaktır. Demokrasi işte tam da bu yüzden düşmanlıklar üretir. Partililer sizin adınıza planlar yaparlar, sizin adınıza iftira atarlar, sizin adınıza vaatler verirler, sizin adınıza konuşurlar… Siz bütün bu isnatlarla baş başa kalırsınız. Yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur bütün bunları onlar söylemiştir ve yine onların yapması için dua edersiniz. Yok, öyle yağma! Siz kendi haklarınızı kullanmadığınız sürece onlar sizinkini de kullanacaklardır.

Bu ülkede bütün belediyeler iktidarın değildir. Bütün belediyeler muhalefetin de değildir. Belediyeler sizindir. Siz çalışıyorsanız belediyeniz güçlü olur. İktidar ne kadar kendi tarafında olan belediyelere daha çok destek vereceğini söylese de bu böyle değildir. Belediyenizi sahiplenirseniz kimse desteğini geri tutamaz. Hiç kimse toptan bir şehri gözden çıkaramaz. Hiç kimse hak edilmiş olan değerlerini bir belediyeye vermemek gibi bir cürmü işleyemez. Ve hiçbir seçilmiş kendisinden olmasa bile belediyesini desteksiz bırakamaz Ankara’da. Bunu aklından bile geçiremez. Çünkü dönüp geleceği ve tekrar oy isteyeceği yer aynıdır. Siz ki aslında bunu hak ediyorsunuz. Çünkü akletmiyorsunuz, düşünmüyorsunuz, araştırmıyorsunuz, sahiplenmiyorsunuz. Bugüne kadar hiç kimseyi sahiplenmediniz kendiniz adına. Şehrinizin geleceğini sadece seçilmişlere emanet etmek gibi bir budalalılığı, bir kolaycılığı seçtiniz. Öyleyse gelişmek adına şimdi kime hesap soracaksınız? Niçin olmadı, diye kime hesap soracaksınız?

Neyse bütün bunları bir kenara koyalım.

Zaten öyle yapacaksınız seçimden sonra. Bari seçime kadar olan sürede birilerinin gelip sizi ikna etmesini beklemeden siz araştırın. Demokrasinin de herhalde bir onuru vardır. Onu kurtarmış olursunuz, kim bilir?

10 Mart 2009

BİRİNİN KÖPEĞİ DEĞİLSEM NEDEN HAVLIYORUM?

BİRİNİN KÖPEĞİ DEĞİLSEM NEDEN HAVLIYORUM?

Muhalif olmak insanı incitiyor bu şehirde.

Duygusallıktan nefret ederim. Aklın hep önüne geçmeye çalışır ve çoğunluk üzerinde başarılı olur. Duygusallığın olmazsa olmaz olduğunu düşünenler de çoğunluktadır bu memlekette. Hâlbuki hepsi de Müslüman’dır böyle söyleyenlerin. Duygularını akıllarının önüne geçiren insanlarla mücadele etmektir muhalif olmak aynı zamanda. Bu yüzden çok hırpalandım bu şehirde. Kendimi yalnız hissettim. Evet, aklımı kullanarak yazdıklarımı kendi duygusallıklarının aynasında okuyanlar duygusal metinlermiş gibi okudular. Duygularından sıyrılıp, gerektiği yerde kullanabilselerdi böyle olmayacaktı belki. Bu şehirde susmak dostluğa, konuşmak düşmanlığa yoruldu, o yüzden gülen yüzümün kalbime ışığı yansımadı.

Muhalif olmanın, düşman olmakla eş anlamlı olması gerektiği mi öğretildi acaba?

Koltuğu olanın dostları oldu ama koltuğa konuşanın dili uzun dediler. Muhalif olmanın bir bedeli olduğunu biliyorum ki, hep en nazik en kibar şekliyle bunu yapmaya çalışıyorum. Allah hakkı için söyleyin, Hz. Ömer’den daha mı adilsiniz ki eleştirilerim karşısında celalleniyorsunuz? Allah aşkına söyleyin, Hz. Ömer’den daha mı uykusuzsunuz da eleştirilince yutkunmadan konuşuyorsunuz? Ben bu şehri seviyorum. Her gün birçok güzel şeyle dolaşıyorum bu şehrin sokaklarında. Olur ya da olmaz hayal ediyorum, planlıyorum, tasarlıyorum… Bu şehir benim cennetim, diye kaç kez yazdım. İnsan sevdiği yere ihanet eder mi? Ben etmem.

Bugüne kadar kafama takılanları hep sordum, hep söyledim. Karşılığında azar işitmek de olsa susup kalamadım. Bunun adına siz “Çıkıntılık.” Dersiniz ama Ömer “Beni kılıcınızla düzeltiniz.” Der. Samimi olarak Don Kişot’um. Çocukluğum, gençliğim ve ömrüm boyunca okuduğum kitaplar ve onlardan öğrendiğim şeyler susmama müsaade etmez. Cılız bir atım olur ömrümün sonunda ahırımda, zavallının yonca bekleyecek bile mecali olmaz ama gözünden akan yaşları siler, öper yine yel değirmenlerine giderim. Kuyu kazacak iğnem bile yok, kimsenin kuyusunu kazamam. Buna gücüm yetmez, vicdanım elvermez. Hevesim yok, hedeflerim yok. Müzmin muhalefetin gaddarlığı, şirretliği, buğzu, laneti, iflah olmaz benliği yok cebimde. İkna olmaya hazırım. Dinlemeye hazırım benim samimiyetimle konuşanı. Susanı da dinlemeye hazırım. Altınlarımı bozdurup gümüşe tahvil etmeye ne lüzum var durduk yere? Susmanın değerini de biliyorum ama susanların kininin çoğalacağından hiç şüphem yok. Konuşmayandan korkmalı insan.

Samimi olarak söyledim, diyorum inanmıyorlar. Haklılar çünkü başka hak iddia edecek yer kalmıyor bana inandıklarında. Birinin köpeği değilsem neden havlıyorum, öyle ya? Öyle olduğunu sandıklarınıza bir sorun, kapılarında beklemişliğim var mıdır bir dilim ekmek için? Ben söylüyorum, söylediklerim, karşı taraftan bağırıyorsun, diyor. Karşı taraf yok anlamıyor musunuz? Ben suyun başında duruyorum, karşı karşıya durduğunuzu düşünen sizlersiniz.

Seçim dönemlerinde yazdıklarımı haydi bir kenara koyun. Bu şehir için yapılması gerekenleri ara dönemlerde yüzlerce kez yazdım, söyledim. Niçin o günlerde dikkatinizi çekmedi ey elemanlar? Liderlerinize sorun, size söyleyeceklerdir daha önce de böyle “Çıkıntılıklar!” yaptığımı. Siz sanıyor musunuz ki ben bu şehri sizden daha az seviyorum da ondan sizin yapageldiklerinize eleştiriler yazıyorum? Siz sanıyor musunuz ki bu insanların kötülüklerini hesap ediyorum? Dar bir kalıptan bakıyorsunuz ey partililer! (Bütün partililere sesleniyorum.)

Bunu söylerken yine tekrar ediyorum benim de sevdiklerim var. Tarafsız falan değilim. Düşünüyorsam tarafım da vardır. Ama bunu karşı taraf olarak çiziktirivermek ne kadar kolay değil mi? Yoksa düşünce kalıplarınıza nasıl oturtacaksınız, nasıl adlandıracaksınız, nasıl yaftalayacaksınız, nasıl bu ithamlardan sıyrılacaksınız, değil mi? Düşünce kalıplarınızı bir kez daha kontrol edin. Siz iyisiniz belki, belki diğeri daha iyi, belki bir diğeri daha da iyi. Bu bir satranç oyunu olsaydı ve hamleleri herkes net bir biçimde görseydi bütün bu tantanalar olmazdı. Bazı hamleler sizin de içinize sinmiyor değil mi? Öyleyse niçin susuyorsunuz? Öyleyse niçin içinizde konuşup duran şeyi susturuyorsunuz?

Biliyorum, seçim zamanı böyle şeyler konuşulmaz.

Konuşanlar da ancak düşmanlardır. Değil. İçimde hiçbir düşmanlık olmadan yine elini sıkacağım ellerini uzattıkları zaman insanların. İçimde kin olmadan “Hoş geldiniz.” diyeceğim gelenlere.

Siz apaçık, muhalefet olmasın mı istiyorsunuz? Ankara’da, İstanbul’da öldürmek için vuran muhalefete mi benzetiyorsunuz? Hayır, öyle değil. Aynı kaldırım taşını, aynı musallayı, aynı seccadeyi, aynı suyu, aynı havayı kullanıyoruz burada. Her duamın içinde siz de varsınız. O zaman muhaliflerinizi beddualarınızdan çıkarın.

 

03 Mart 2009

SEÇİM VEYA TERCİH

SEÇİM VEYA TERCİH

Kendimle çelişmeden nasıl devam edeceğimi bilmiyorum. Bir yandan seçilecekleri doğru belirlememiz gerektiğini söyleyeceğim bir yandan da seçmenin komik bir şey olduğunu iddia ediyor olacağım. Önceki yazımda bunu belirtmemiştim ama mademki bir seçim yapacaksınız bari doğru bir seçim yapınız.

Hatta gelin seçim yapmadan önce niçin seçim yapmanız gerektiğine ve niçin seçim kelimesinin tercih kelimesi ile karıştırıldığına bakalım. Seçim bir yarışa döndürülebilirse de tercih bir yarışa döndürülemez. Adaylar arasında seçim yapmak zorunda olmayacağımız bir düzenleme olmadığı içindir belki bu durum. Adayları genelde partiler belirler. Partilerin belirlediği adamlar sizin seçimde üzerine oynayacağınız kişiler olur. Daha da ileri gidip bunu at yarışı gibi algılayanlar olduğunu da görebiliyorum. Ki onlar, adaylarını at yerine koymakla ne büyük bir kumarbaz olduklarını ve dolayısıyla hayatlarına hiç değer vermediklerini hatta bizimkini de riske attıklarını göremiyorlar. Belki de bu türlüsü onların daha çok işine geliyor. Seçim kaybetmiş insanların yüzlerine bakınız. Orada gördükleriniz kuponunu yırtan bir adamın çehresi ile aynıdır.

Bir çobanla bir mankenin oyu her ne kadar bir sayılsa da sermayedarla sıradan bir insanın oyu eşit değildir örneğin seçme işinde. Sermayedarların seçimin her zaman galibi olduğunu bilirsiniz. Hangi tarafta yer alırlarsa alsınlar güçlüler (sizin önceden güç verdikleriniz) ve sermayedarlar sizi alt ederler. Demokrasi de bunu niçin vardır. Sermayedarların sermayesini korumanın en iyi yoludur demokrasi. Hemen heyecan yapmayın sosyalist yahut şeraitçi değilim. Her ikisini de olamayacağımı biliyorum. Demokrasi bize seçenek sunmaktan başka hiçbir şey vaat etmiyor. Seçenekler hayatımızda tahliye sibobu görevi görüyorlar. Zırlayan bir çocuğu zorla vazgeçirmenin yanında seçenek sunmak mantıklıdır, der pedagoji. Toplum zırlayan bir çocuk bile değildir hâlbuki. Hele yerelde biz, hiçbir isteği kalmamış, kendini koyuna kalbetmiş büyük devrimcileriz. En büyük devrimi biz yaptık Anadolu’da. Artık ensemize burmak gereğini bile duymayan güçlülerimiz var. İşler Pavlov’un otomatiğe bağladığı gibi yürüyor. Sadece zili çalmaları yeterli oluyor. Ne kadar daha sürecek peki bu? Söyleyeyim, sizin çocuklarınız da sizin gibi olacak.

Başa dönelim.

Önümüzde toplum olarak geleceğimizi etkileyecek bir seçim var. Buna önem veriyoruz. Bize ne yapacaklarını söylüyorlar. Biz ne yapacaklarını değerlendiriyoruz. Partilileri sormayın onlar projeleri bile okuma gereği duymazlar. Uygulanabilir olup olmadığını sorgulamazlar. Sadece inanırlar. İnanmanın ne güzel bir hikmet olduğunu bilirim. İtaat etmenin de öyle. İnanılacak ve sorgulanacak şeylerin yerini değiştirdiğinizde işte tam olarak böyle bir tablo çıkar karşınıza. Çoktan seçmeli sınavların kolay olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. O daha zordur. Çünkü kesinlikle içinde hile barındırır. Adam gibi işini öğrenip çalışan kişi için ise çoktan seçmeli diye bir yoktur. Onun hedefi vardır. Hedefine ulaşmak için seçmesi gerekmez. Daha önceden belirlediği hedefleri gözetir.

Yine de bu seçim olacak ve biri mutlaka görevi alacak.

Siz hangisini düşünüyor olursanız olun biri seçilecek. Biz seçmeye çalıştığımızın bile farkına varmayacağız. Seçmenin ne anlama geldiğini sorgulamayacağız. Lütfen şu seçme işinin domates seçmekle aynı olmadığını bir kez daha hatırlayınız. Hayatınızın birinci gündemi nedir bir kez daha hatırlayınız. Birinci gündeminiz ekonomi mi yoksa kalbiniz mi? Kalbinizi yaratan önce midenizi yaratmış olamaz. Bu cümle kapsamında yaşadığınız yere bakınız. Kalbinizi tatmin edecek neler vardır? Neyi seçeceğinizi bir kez daha düşününüz. Sermayedarların neyi gözettiklerini bir kez daha sorgulayınız. Bir dahaki seçime kadar demokrasinin niçin cılkının çıktığını araştırınız. Hangi şey demokrasiyi kurtarırdan ziyade hangi şey insanı kurtarır ona bakınız. Siz nasıl yaşıyorsunuz ve sizi nasıl yönetiyorlar? Bunun üzerinde de düşününüz. Siyasi tartışmalarla kafanızı yoracağınıza gelin bunlar üzerinde tefekkür edelim. Boş verin zaten kullanacağınız bir oy, düşünmenize mani olacak kadar kıymeti yok.







02 Mart 2009

KİBRİN SABRI YOK OY İSTİYOR.

KİBRİN SABRI YOK OY İSTİYOR.

Seçtiğimiz insanların kendilerini seçilmiş gibi hissetmemeleri mümkün değil. Bu seçilme işleminin kendileri gibi insanlar tarafından yapıldığının farkında olmalarını nasıl sağlarız iş orada?

“Güçlüğe hemen hemen her insan dayanabilir, fakat onun karakterini sınamak istiyorsanız, ona yetki verin.” Abraham Lincoln.

Yetkiyi vereni tanıyor musunuz? Bence önce kendi karakterinizi sınayın. Yetkiyi veren sizsiniz. (Ben oy kullanmadığım için kendimi dâhil etmiyorum.) Sizin karakteriniz buna müsaitse o zaman yetki verdiğinizin karakteri de müsaittir. Bunca yıl yetki verdiklerinizi görüyoruz. Argo deyimler kullanmayacağım ama siz anlayacaksınız ne demek istediğimi. Onların burnu havaya dikiliyor. Onlar artık sizden daha iyi biliyor, daha iyi görüyor, daha iyi düşünüyor, daha geniş anlıyor, ileriyi daha iyi görüyor olacaklar. Bunu siz öyle vehmettiriyorsunuz çünkü. Aramızdan birini seçiyoruz, demiyorsunuz ki. Diyorsunuz ki, bu adamda şu üstün vasıflar vardır ve bunu o yüzden seçin. Daha seçilme aşamasında adamı abartıyorsunuz. O yüzden bir yan tavana vururken karakter tabanda geziniyor. Sizin karakterinizde buna müsait ki, o sizin seçtiğiniz biri öyleyse sizinki de tavana vuruyor. Bunu seçim kutlamalarından anlıyorum.

Siz kimsiniz ki birine yetki veriyorsunuz?

Sahiden siz kimsiniz? Aranızdan birini seçip gönderme yetkisini size kim verdi? Bu hakkı nasıl kazandınız hiç düşündünüz mü? Sunal filmlerinden birinde gazetecinin biri vardı, yaza yaza hükümeti düşürdüm, demişti. Çok severim bu sözü zaman zaman ben de kullanırım arkadaş meclislerinde. Durumun öyle olmadığını çocuklar da bildiği için gülüyordu zaten değil mi? Oy kullana kullana kazandınız sanırım siz bu yetki verme yetkisini. Burada gülümsediğimi siz de görüyor gibi olmalısınız. Sadece oy kullanma yetkisine sahip bir halkın kendi gibi birine oy verip sonra onun kulluğuna tabi olması size de garip gelmiyor mu? Ne az düşünüyorsunuz? Hatta hiç düşünmüyor musunuz?

Adamları seçip gönderiyor arkasından siz gidiyorsunuz, ağam diye başlayan cümleler kuruyorsunuz. Hani sizden biriydi, hani içinizden biriydi? İnsan hizmetkârına tabi olur mu? İnsan uşağının uşağı olur mu? Hiç itiraz etmeyin! Bu eserler kimin o zaman? Siz değil misiniz bütün bu eserlerin sahibi? Kendinde oy kullanma kabiliyeti var diye dev aynası satın alan siz değil misiniz? Aranızdan seçtiklerinizden azar işiten siz değil misiniz? Siz değil misiniz yapması gereken bir işi yapması için gönderdiğiniz hizmetçinizin yaptığı işe adını veren? Siz değil misiniz, yıllar boyunca gelip gidenlerin savunmasını yapan? Hem de ne uğruna? Şunu o yaptı, bunu o yaptı, öbürünü bu yaptı. Çırağına teşekkür etmeyen adamlar hizmetçilerine kırmızı halı seriyor ne garip bir karakter! Ne garip bir tecelli!

Alkışlarla yaşattığınız içinizden birileri size sahip çıkmıyor sizi kulluklarına alıyorlar farkında değil misiniz? Adam çıkıp ondan sonra diyor ki “Benim falanım var.” Senin hiçbir şeyin yok aslında sadece bu kendilerine dev aynası dağıttığın kulların var. Bütün seçilmişler için söylüyorum, seçilecekler için söylüyorum, oy veren bütün insanlara tanrılık borcunuz var. Haydi yerine getirin. Siz oy kullananlar sizin de onlara kulluk borcunuz var haydi ibadet edin! Tavana vuran egonuzu alın ve sokaklara çıkın yine, konuşun, anlatın ne kadar iyi ve büyük olduğunuzu. Biz inanmaya razıyız. Biz sizi ululamaya razıyız. Siz çıkın anlatın ve oylarımızla yetkilendirdiğimiz cesedinizi uzatın biz öperiz müsait yerlerinden.

Oylarınız, düşmanlıktan ve kibirden başka ne verdi söyler misiniz?

Konu devam edecek, burada bitmez. 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...